Ana içeriğe atla

2022 Almanak - Savunduğum Durumuna Düştüklerim

Naber? Nasıl gidiyor?

Biraz geç bir 2022 değerlendirmesi ama bence değecek. Çünkü insanlar seneleri değerlendirirken genelde yapabildikleri ve yapamadıkları şeylere odaklanıyorlar. Bence yanlışlıkla yaptıkları veya yapıyormuş zannedildikleri konular da çok önemli. Gözüne güneş ışınları girdiği için yanlışlıkla birini öldüren birini biliyorum mesela. Yanlışlıkla düştüğümüz durumlar bence değerlendirme dışı tutulabilecek bir durum değil bence. O yüzden "savunuyor durumuna düştüğüm" konu ve kişileri aşağıda listeledim. En masumundan, en karanlığa göre de sıraladım. 1. Kavga (Şiddet) Bu olay çok garip vuku buldu. Ben Şişli'de ikamet etmekteyim. Bilen bilir, güzide belediyemizin de bir Komşu Kart projesi var. Bu proje kapsamında haftanın belirli gün ve saatlerinde biriktirdiğiniz geri dönüşüm atıklarını almaya bir ekip geliyor ve birikiminiz karşılığında size puan veriliyor. Biz buna evde kısaca (?) "geri dönüşümü vermek" diyoruz. Bir gün geri dönüşümü vermeye çıktım. Ekip aracı olması gereken yerde değildi. Baktım, sokağın başında dört yol ağzında duruyor. Ya trafik nedenli ya da başka bir nedenle orada kalmış. Hızlıca yanına seğirttim. Ben ve başka yaşlı teyzeler çöplerimizi verirken, dört yola bir taksi geldi. Tam geçiş güzergahını kapadığımız için (ben elbette ki geri dönüşüm ekibi ile bir takımım) agresif kornalar duymaya başladık. Bu arada geri dönüşüm çalışanları da hemen gitmek üzere olduğumuzu açıkladı, el - kol ve birleştiğinde anlamlı olmayan kelime dizinleriyle... Bu arada gerçekten Gargamel'e çok benzeyen taksi müşterisi, kafasını taksiden çıkarıp; analı avratlı kallavi bir küfürü saatli bomba gibi günümüzün ortasına bıraktı. Şarapnelleri fiziki etki bırakmayacak saatli bombamız ortama düştüğünde 2-3 saniye sessizlik oldu. Ben de bir yurttaş olarak, emekçi kardeşlerimi savunmak için "ne küfrediyorsun! insanlar işini yapıyor... küfür olmadı" gibilerinden anın seviyesini alçaltmak ve durumu yatıştırmak istedim. Gel gör ki, benim iyi niyetli aksiyonum saatli bombaya fünye etkisi yaptı. Benden gaz alan geri dönüşüm çalışanlarından biri, koşa koşa gidip Gargamel'e girişti. Ben de tamamen iyi niyetlerle ayırmak için aralarına koştum. Fakat arbede çoktan başlamıştı, tarafları mini saniyelerde ayırsam da tekrar birbirlerine kavuşmaya çok mahirlerdi. Sonrası olay bir şekilde sönümlendi ve taksi gitti. O gündür bugündür, ilgili çalışanla denk geldiğimizde "abi bize mevzuda arka çıktı, bizim için kavgaya girdi" diye beni övüyor yeni işe başlayan bireylere beni tanıtıyor. Kavga çıkarmak ve kavgada performans vermekle övgü toplayacağımı asla tahmin edemezdim. 2. BDSM

karşı taraf: sen BDSM'yi savundun. sapıklıkları savundun.
bne: savunmadım. savunmadım. terbiyesiz. savunmadım. çıkar göster. ahlaksız adam.
Bu olayı daha kısa anlatacağım. Şöyle oldu ki, BDSM hakkındaki bir post veya tartışmaya biri bunun psikolojik bir hastalık olduğunu yazmıştı. Ben de BDSM'nin herhangi bir şekilde patolojik hastalık olmadığını, cinsel fantezi olduğunu söyledim. İsteyenin de istediği gibi yaşayacağı minvalinde notlar ekledim. Elbette ki, sadist - mazoşist eylemler şiddet barındırır. Yukarıdan da anlayabileceğiniz gibi ben şiddeti takdir eden bir birey değilim. Fakat iki yetişkin bireyin karşılıklı rızası dahilinde yaptığı şeyler de onları ilgilendirir. İki yetişkin bireyin dışarda bir yerlerde birbirini dövüp, çeşitli yerlerine cisim penetre etmek suretiyle keyif almaları; benim çocuğumu korumak için endişe duyacağım bir hadise değil. Ben elbette ki ilgili tartışmada konuyu sadece psikopatoloji ve özgürlük ikileminde tuttum. Muhatabım da asla ilgili savını desteklemeyen makale linkleri atarak savunma yaptı. Konu biraz şahsileşip, sapıklığımın yanı sıra; cahilliğim ve saygısızlığıma da gelerek savcılığa verileceğim tehditleri ile DM kutumda son buldu. Ünlü komedyenin de dediği gibi hepimizin "bir şeyi" var (ve hepimiz bu komedyenin şeyini biliyoruz). BDSM olayı benim şeyim değil. Ama birilerinin şeyi. Çok da şey etmemek lazım bence. 3. Alişan Açıkçası burada savunuyor durumuna düşmedim. Bunu dümdüz savundum. Fakat Alişan savunmayı da kendime yediremediğim için bunu da aynı kategoriye alıyorum.


Olay şöyle oldu, Alişan oğlu ile evde masaj yaptırdığını belgeleyen fotoğraf formatında bir story attığı için linçlendi. Ben de bir mecradan; bireyin bir şekilde çalışarak edindiği kapitali istediği gibi değerlendirebileceği, kaldı ki bu değerlendirme yolunun (masaj yaptırmak) aşırı lüks olmadığı yönünde bir savunma klavyeye aldım. Çünkü adam, evinde masaj hizmeti alıyor. Sonra bunu da tatlı bulduğu için paylaşıyor. Bence bunda büyütülecek bir şey yok. Argüman "Bu ekonomik krizde, insanlar ekmek bulamıyor" ise, bunun müsebbibi Alişan değil. Aynı tepki toplaşıp hükümete verilse, olay çözülecek zaten. Alişan, olmayı seçtiği her şey ile neredeyse tiksintiye varan bir olumsuzluk hissettiğim bir birey. Fakat bu kadarı da insanlara fazla görülmemeli. Yine; keko, zengin, ünlü savundum. Allah da benim belamı versin.

4. Ali Babacan

Önce şerhimi düşeyim bu bir savunma değil, bir tarihi gerçeklikten bahsetmekti. Yüksek nitelikli meylerle demlendiğimiz bir akşam konu konuyu açıyor, sohbet içtiğimiz meyler gibi akıp gidiyordu. Elbette ki damarlarımızdaki asil kana sadık kalarak siyaset de gecenin en çok konuşulan konularından biri oluyordu... Ülkenin gidişatı, yeni kurulan partiler falan filan derken de konu başlıkta ismini andığım beyefendiye geldi. Ben kendisinin parti kurma sürecini yakından takip ettim. Temsil ettiği siyasi çizgiye eğilimim olduğundan değil de; değişim hikayelerine karşı konulamaz bir ilgim olduğu için. Bu süreçte kendisi hakkında da detaylı malumatım oldu. Kimdir, nedir, necidir, kimlerdendir? Bunları öğrendim. Akşama geri dönelim. O akşam bu şahsın da diğerlerinden bir farkı olmadığı; İmam Hatip çıkışlı bir Siyasal İslamcı olduğu argümanı ortaya atıldı. Ben de kendisinin İmam Hatipli olmadığını ısrarla iddia ettim. Hangi liseden mezun olduğunu bilmiyordum, kendisi bir nevi selefi sayılabilecek Erbakan gibi aşırı başarılı bir üniversite hayatıyla biliniyor. Bir de ben böyleyimdir bazen. Bir argümanda büyük resme değil de içindeki, ufak detaylara takılıp oradaki hataya odaklanabiliyorum. İşte bu almanak biraz da bu yüzden yapılıyor. Utanç yürüyüşü gibi.

5. 2002 - 2008 AKP'si Durun durun... Düşündüğünüz gibi değil. Hanehalkı olarak sık sık siyaset ve daha iyi bir Türkiye hakkında konuşuruz. Bu konuşmalarda ben bazen pek çok endeksteki değişime atıfta bulunurum. Bu endekslere hakimseniz bilirsiniz ki, 2002'den 2008'e kadar ve hatta 2010'a kadar Türkiye; milli gelirden tutun ifade özgürlüğüne, eğitim kaynaklarına erişimden tutun kilometre bakımından bölünmüş yol miktarına kadar rakamlarda yükseliş gösterdi. Öyle ki bu dönem, gerçekten Türkiye'nin daha önce görmediği bir refah dönemiydi. Enflasyon çift haneli rakamların altına indi... (32.Gün sesiyle, zihninizde AaaAAaAA-a çalıyorken okuyunuz) Ben bunları söylüyorum, çünkü bunlar oldu. Üstelik bu hesaplamaları yapan da şimdinin TÜİK'i değildi. Sadece TÜİK çıktıları da değil bunlar. Eurostat, Amnesty Foundation verileri de bu yönde. Yine 2002 - 2008 AKP'si savunmuş durumuna düştüm ama durum bu yani. Buradaki başarının çok azı AKP'ye ait aslında. Bu kısımlar ciddi bir şekilde tartışılabilir. Bu tartışma burada benimsediğim anlatı formatına uygun değil ve evet, kafanızda şu an bir AKP'li oldum. Fakat sadece ve sadece ve sadece rakamlardan bahsetmek istemiştim. Bir üstteki konu gibi... Bir bütüne ait bir detaya takılmak... Herkesin kötü huyları var. Benimkilerden biri de bu.


Bazen oluyor, bazen istediğinizi anlatamıyor; istediğiniz sonuçlara erişemiyorsunuz. Benim 2022'de savunuyor durumuna düştüğüm şeyler bunlardı. Bu yazıyı ben okuyor olsam, benim için "bu herif gizli sağcı" derdim. Ama yemin ederim ki değilim. İnanmıyorsanız da getirin Kur'an, bayrak ve silah üstüne yemin edeyim. 2023 için 2024'te görüşmek üzere.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bel Fıtığı, Felç Olan Mutfak Robotları, Yürüyen Merdivenler, Biraz Irkçılık, Biraz da Cinsiyetçilik ve Boktan Kamu Supotları

Naber? Özlettim kendimi değil mi? İşbu yazı kır evinin verandasında rüzgar gülüne rastlayamamanın büyük acısı ile klavyeye alınmıştır. Yazmasam çıldıracağım günlerdeyim, ama yazdıklarım da yazmasam beni çıldırtacak şeyler değil. Sadece kafamı dağıtması için yaptığım laklaklarım… Bir zihin oyalaması. Neyse, buranın amacı kasvetimi size yansıtmak değil de bazı komik şeyler anlatmak. Bel fıtığım çıktı mesela. 28 yaşında bedenini çok az zorlayan ve büyük oranda düzenli beslenen bir birey olarak fıtıklılar kulübüne isteksiz bir giriş yaptım. Fıtıkla beraber de de hayatıma yogayı sokma gayretindeyim. Bakınca asla spor gibi gözükmeyen bir dizi hareketin bu kadar etkili olabileceğini düşünmezdim. Öyleymiş ama.  KAMU SUTOPU: Yoga yapın, sigara içmeyin ve asla anneannenize uçan tekme atmayın. Veya atın… Bu konu size kalmış. Annenanne demişken, anneannemin nasıl kendini felç ettiğini anlatmış mıydım size? Dizleriyle ilgili yaşadığı problemlerden sonra, birkaç minik operasyonu takiben kad...

Kendimce Zihin Akışı

Naber? Nasıl gidiyor? Yüzmeyi çok seviyorum. İlk geçliğimin önemli kısmı su içinde geçti. Lisenin bittiği yaz, sabahları erkenden kalkıp KL08'e atlayıp, varyanttan aşağı sallanıp denize girdim. İstanbul'da böyle şeyler yok. Yüzmek için bir havuza mahkumsunuz. Havuz da keyifli bir şey. Keşke şahsi bir havuzum olsa. İstediğim zaman girsem. Birkaç kulaç adacak kadar da uzun olsa. 25 metre falan iyi bence. Keşke böyle bir havuzum olsa. Böyle hayaller kurduğumda, o havuz için gereken enerji ve su miktarını düşünerek üzülüyorum. Afrika'daki çocukların içme suyu bile yok diyorum. Sonra da kendi üstümde yarattığım baskıdan kaçınmak için bana ne ya, onların babaları da çalışıp yapsaymış diliyorum. Bir arkadaş vardı bizim lisede, zengindi. Biz de onunla zengin diye dalga geçerdik. Bir noktada kızıp, babam çalışmış yapmış ibineler; sizin babanız da çalışıp yapsaymış demişti. Açık sözlülüğünü takdir etmiştim. Bir tane de stajyerimiz olmuştu bir iş yerimde. Staja BMW arabasıyla geliyor,...