Naber? Nasıl gidiyor?
Bu benim bu blog’ta 14. yazım. İnanılılır gibi değil! Sanırım artık hayatımda birtakım işleri düzenli olarak yapabildiğim, bir karar verdiğimde uygulayabildiğim dönemdeyim. İlk yedi yılı sınırlı bilişsel beceri nedeniyle gelişime adanmış bir gelişim dönemi olarak düşünürsek yirmi yıl için büyük bir ilerleme.
Bugün bizzat parasını vererek (5 tiel), halka açılmasına ön ayak olduğum bir içerikte Voldemort’un yaşasaydı ve Türk olsaydı MHP’li olacağına dair bir argüman okudum. Bence bu kesinlikle yanlış. Çünkü MHP, muhafazakar bir müesses nizam partisi. Fakat Voldemort daha çok kökten değişimi, mevcudu tehdit eden bir anlayışı destekleyen biri. Safkan olmayanlara tamamen karşıtı burada bir ırkçı-milliyetçi eğilim olduğuna hem fikiriz fakat MHP daha pragmatist bir yaklaşım takip eden bir oluşum. Yeri gelir hem kanı bulandıracak hem de kültürel değerleri kökten değiştirecek açık kapı ve milyonlarda göçmen gibi politikalara destek verebilir. Fakat, Voldemort bu uğurda lanet atmış, lanet yemiş biri olarak safkan olmayan ve hatta kendisine fikir olarak karşı olan herkese karşıdır. Bana daha zafer peşinde koşan bir adam gibi geldi. Zafer peşinde koşmak… Çaktın mı köfteyi?.
İşim gereği farklı insanlarla aynı projelerde, konularda çalışma durumum oluyor. Buna durum dedim çünkü bu bir gereksinim, bir ihtiyaç değil. Bir durum sadece. Bir işte birden çok insanla çalıştığınızda size mutlaka akıl veriyor veya çeşitli mıymıklıklar yapıyorlar. Bu gibi durumlarda hep Mısır’daki efsanevi piramitlerin yapılış sürecini hayal ediyorum. Hani %100 eminim ki, orada da mıymıklanan; asla neden belirtmeden kendine atanan işi yapmayan birileri vardı. Bu mıymıklananlar genelde, yeni mezun veya stajyer bireyler oluyor. Bir işin nasıl yapıldığı veya nasıl daha iyi yapılacağı ile ilgili daha önce kimsenin düşünmediğine dair bir inanç hakim olabiliyor bu insanlarda. Ben bu tutumu çok destekliyorum, yoksa bir şeyler nasıl değişir değil mi? Ama bir yandan da… Sen kimsin ya?! İki ay önce günlük yapılacaklar listendeki tek iş “abi ben derse gelemicem imza atar mısın?!” insansın…
Çok sıcak abi. Valla bir şey üretmek için çok sıcak. Milyonlarca fikrim ve tespitim var ama bunları aktarmak için çok sıcak. Sıcakta insanın hiçbir şey yapası gelmiyor. Sıcakların yaşamı takdir etmek için böyle bir etkisi var. Öyle ki hiçbir şey yapasın gelmiyor. Salt sıcağın kendisi, hayattaki tüm şeyi unutturuyor. Montla sıçmak gibi. Sıcakta bir şeyler yazmaya çalışmak. Vıcık vıcık terlerken, yerin etkisiyle bedenin temas ettiği tekstil ürünü daha bir yakıcı daha bir keskin hale geliyor. Bunun için bir çözüm önerim yok. Sıcaklarla baş etme konusunda kime akıl verebileceğimden de emin değilim.
Ortadoğulu bir taşralı olarak girdiğim tripler… Benim atalarından birinin acaba kölesi oldu mu ya? Davranışsal olarak daha çok köle olacak bir aile geçmişimiz var ama, şayet atalarımda böyle bir şey olduysa bu benim açık özrüm olsun. Yaşanan her şey için çok üzgünüm. Çok özür dilerim. Eğer ben köle olmuş insanların geninin devamıysam da, atalarımı köleleştiren başka insanları affediyorum. Hepimizin toplumsal bir uzlaşıya ihtiyacı var sonuçta. Bütün köle sahipleriyle ve Now York borsası ile helalleştim şu an. Artık hepimiz çok mutlu şekilde, binlerce kat ölçeklendirilmiş boyutumuzla Dünya’nın çeşitli kıtaları veya okyanusları üzerinde el ele tutuşarak bir çocuğun 23 Nisan resminin bir figürü olabiliriz. Arkada da şey çalışıyor, BÜTÜN DÜNYA BUNA İNANSA, BİR İNANSA…
Yukarıdaki paragrafı okuyan bir Afrikalı için sıcakta yaşamanın stajyeriyim değil mi? O da bana diyor ki “Senede 35 dereceyi geçen maksimum 10 gün yaşıyorsun ulan bu neyin showu?”. Eeee Afrikalı kardeş, herkesin zorluğu da kendine yani. Ben sana beyaz olmanın ve atalarının eskiden bir grup köleye sahip olmasının ne kadar zor bir şey olduğunu anlatıyor muyum? Kölelerin barınması, beslenmesi, mutluluğu falan… Hep benim atalarım çekmiş bunların zorluğunu. Senin de bu konuda hiçbir fikrin yok.. Ama benim sıcaklar konusunda en azından bir fikrim var.
Hiç aklımda yokken konu kölelik oldu yine… Kölelik çok enteresan bir konsept ya. Mesela, insanlar kendisi köle olmadığı sürece genelde bu konsepte baya ok’lar bence. Örneğin şu an dünyada kölelik yasak bir şey. Fakat yüz milyonlarca köle olduğuna eminim. Diğer yandan kölelik ne? Yani bunun sınırı ne? Aklına gelen her şeyi isteyebiliyor musun kölenden? Yoksa bir çalışma sınırları falan var mı? Köle ya… Keşke bir kölem olsa. Kızdınız değil mi? Ama bir köleniz olsa hayır demezsiniz? Yani bir iki rahatsız olur gibi olursunuz ama, aşırı yorgun bir günün sonunda biri yemeğinizi yapıp bir de size masaj yapsa ve bunun için bir karşılık ödemeseniz baya ok olursunuz değil mi? Onu diyorum işte, yani işe olumlu yanından bakarsanız yani sahiplik pozisyonunu benimserseniz süper olay ya. Heee ben Türkiye’de yaşayan sünni, heteronormatif bir erkeğim diyorsanız muhtemelen bir köleye sahipsinizdir. Veya bir yerlerde birileri sizin için bir köle yetiştiriyordur. Voldemort da işte böyle olumlu yanından bakıyor bazı konulara. “İki üç nesil safkan devam etsek, ufffff uçarız yeminle!” diyor. “Hedef 2571!” diyor mesela. Auvvvvvvvvv!
Yorumlar
Yorum Gönder