Ana içeriğe atla

Kişilik, Like'ların Anlamı, Vizyon ve Fetö ile Ettiğim Mücadele Üzerine

Naber? Nasıl gidiyor?

Hiç kişilik testi yaptınız mı? Çeşitli durumlarda nasıl tepki verdiğiniz, insanlarla ilişkileriniz, karamsarlık seviyeni gibi durumlar için kendinize dair yanıtlar verirsiniz. Yani aslında kişilik tipiniz sizin kendiniz hakkındaki cevaplara dayanır. Bu nedenle mevcutta uygulanan kişilik testlerinin hepsini hatalı olduğunu düşünüyorum. Benim binlerce insan üzerinde yaptığım gözlemler üzerinde geliştirdiğim bir kişilik testim var. Bu teste göre dünyada iki tip insan var. Birisi içeceğini bitirenler, diğer ise içeceğini bitirmeyenler. İçeceğini bitirmeyen insanlar, her zaman içeceklerini bitirmiyorlar. Bu insanlar çoğunlukla daha sosyal ve aynı zamanda da şımarık. İçeceğini bitiren insanlar da içeceğini bitiriyor, daha yumuşak başlı ve uyumlu. Bundan sonra dışarda bir içecek söylediğinizde, karşınızdaki kişinin siz o içeceği bitirip bitirmemenize göre bir kişilik tipine sokabileceğini de göz önünde bulundurursunuz artık…


Sosyal medyayı seviyorum. En çok da Twitter’ı… Twitter harika bir ortam. Herkes birbirine sallıyor. Gerginlik had safada. Aynı zamanda da sürekli bir şeylerle dalga geçme durumu söz konusu. İnsanlığın arınma merkezi gibi bir şey. 10 yıldır falan Twitter kullanıyorum ve temel mantık aynı kalsa da çok şey değişti. Fav kavramı değişti bir kere. Eskiden bir şeyi beğenirsek favlıyorduk ve fav sadece “iyiymiş” anlamında geliyordu. Şimdi tek bir fav, pek çok duygu anlamına geliyor olabilir… Buna karar vermek de çok zor.  Ayıp olmasın like’ı var, seni destekliyorum like’ı var, yazdığın şeyi destekliyorum like’ı var (ki bu seni destekliyorum like’ından çok farklı bir like), ayıp olmasın like’ı var, harika ulan like’ı var… Daha bir sürü like var, ayrıca bir like sözlüğü yapmak lazım tamamını anlatmak için. Bundan sonra bir like aldığınızda bu like’ın hangi like olduğunu düşünürsünüz artık…


Sosyal medya demişken, son zamanlarda herkesin deli gibi fikir beyan ettiği ve ağzının köpüklerini savura savura tartıştığı bir konu peydah oldu sosyal medyada. Tarkan’ın “Geççek” isimli şarkısı güzel mi değil mi gibi satırlarla karşınıza çıkmayacağım ama benim takıldığım bambaşka bir konu var. Tarkan’ı severim, ama Tarkan’ın yüzü biraz şey değil mi… Böyle gerçek değil gibi. Aşırı neşeli, mutlu ve sağlıklı bir yüz. Ben Ortadoğu’da yaşayan biri olarak bu mutluluğu çok kıskanıyorum. Bilişsel olarak Tarkan’ın yüzünde gerçek olmayan öğeler algıladığımı tahmin ediyorum. Adamın neşesiyle ilgili beni rahatsız eden bir şey var. Aslında sorun Tarkan’ın neşeli olması değil de, sürekli neşeli olması. Gereksiz neşe beni çok yoruyor ya. Bu gidişle kesin sokakta top oynayan çocukların topunu kesmekten sadist bir zevk alan huysuz adamlardan olurum. Siz de bundan sonra sosyal medyaya bir post atarken birileri beni gereksiz neşeli bulabilir mi acaba ya diye düşünürsünüz artık. 


Ben de böyle huysuz bir insanım işte. Aslında baya da pozitifimdir, sürekli etrafımdaki insanları överim ama bazı konularda da garip huysuzluklarım var. Ayrıca öne çıkan olumsuz yanlarımdan biri de vizyonsuzun dibi olmam. Mesela tavuk döner benim için bir kaçamak ödül yemeği. Tavuk döner ki dışarda yenebilen yiyecekler içinde en niteliği düşün olanı… Öykü evde olmadığında ve dışardan yemek söylemem gerektiğinde, yalnızlığımı kutlamak ve kendimi ödüllendirmek için hemen bir tavuk döner söylerim. Coğrafya kadar midir bilmiyorum ama benim vizyonsuzluğum kesinlikle kurtulamadığım bir kader… Siz de bundan sonra tavuk döneri aşağılamaya başlarsınız umarım.


Ölmek en garip şey. Sonrasına dair birtakım tevatürler dışında hiçbir gerçek bilgimiz yok. Ayrıca her yanını somutlaştırmaya çalıştığımız hayatımızda da somut ender gerçeklerden. Ölüm üzücü bir tema, ama sıklıkla geride kalanlar için bir rahatlama hissi de getirebiliyor. Varyemez bir hacının ölümünü dört gözle bekleyen ve vefatından sonra tüm mirasını karınca gibi paylaşan bir aile biliyorum mesela. Neyse uzattım, geçenlerde bir arkadaşımın yurt dışındaki bir yakını öldü. İlk gün başın sağ olsun dedik. Fakat sonrasında cenazeyi (ölü beden) bir türlü ülkeye getiremediler ve ailede bunun stresi başladı. 4-5 gün sonra yakınlarının 0 işlevli ölü bedenini gömmek için gerekli prosedürler hallolduğunda ise hem gözün aydın "hem başın sağ olsun" dedik. Bazen ölünce de insanın derdi bitmiyor işte. 


Yemek yerken çıkardığınız sesleri duydunuz mu hiç? Birlikte yeme formatı ve ye ek yerken sohbet etme davranışı sadece bu sesi maskelemek için çıkmış olabilir. Hayatta bazı şeyler vardır, siz yaparken sizi hiç rahatsız etmez ama başkası yapınca delirirsiniz. Aslında bir eylem olmasına gerek yok. Ter kokusu mesela. Kendi ter kokumuzu beğeniriz ama başkalarınınki bizi deli eder. Şu an "yoo ben kendi ter kokumdan da rahatsız oluyorum" gibi suni bir muhalefet çabası içine girmeyin. Olmadığınızı biliyorum ama konumuz bu değil. Siz kendi ter kokumuzu takdir edemeyecek kadar evrimleşmemişseniz de bu benim sorunum değil. İşte yemek yeme sesi de böyledir. Yaşlı adamlar genelde kendilerine özgü boşvermişlikle bu ses konusunda çok daha rahattır. Onların yemek yerken ki ağız sesi her şeyi bastırır, diğer tüm davranışlarının her şeyi bastırdığı gibi… Yine kamu spotu ve yine ben. Siz de bundan sonra kendi terinizi ne kadar takdir ettiğinizi düşünürken, tek başınıza ağzımızdan çıkan seslere kulak vererek bir kere yemek yersiniz artık.


Terör örgütlerinin hepsinden nefret ediyorum ama sinsi olanlardan daha fazla nefret ediyorum. Canlı bomba eylemleri, gizli yapılanmalar… Küçük insanların yapacağı hareketler bunlar. Gizli yapılanınca da aslında "terör" yani "korku" yaratmış sayılmıyorsun pek… Geriye dönüp bakınca hayatımın bir kısmında fetö ile akran zorbalığı yöntemini kullanmak suretiyle dolaylı ama sistematik ve ciddi bir mücadele yürüttüğümü görüyorum. Nedenine nasılına çok girmeyeceğim, akran zorbalığı sonradan çok utansanız, kendinizden tiksinseniz de kullandığınız dönemde bağımlısı olduğunu bir sosyal lezzet. Çocukların eroini gibi bir şey. Ve anlayacağınız üzere ben çocuk eroini kullanarak fetöyle dolaylı yollardan bir psikolojik savaş yürüttüm. Siz de şimdi zihninizi sorgulayıp fetö ile dolaylı olarak girdiğiniz mücadeleyi düşünüp bulursunuz artık.







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bel Fıtığı, Felç Olan Mutfak Robotları, Yürüyen Merdivenler, Biraz Irkçılık, Biraz da Cinsiyetçilik ve Boktan Kamu Supotları

Naber? Özlettim kendimi değil mi? İşbu yazı kır evinin verandasında rüzgar gülüne rastlayamamanın büyük acısı ile klavyeye alınmıştır. Yazmasam çıldıracağım günlerdeyim, ama yazdıklarım da yazmasam beni çıldırtacak şeyler değil. Sadece kafamı dağıtması için yaptığım laklaklarım… Bir zihin oyalaması. Neyse, buranın amacı kasvetimi size yansıtmak değil de bazı komik şeyler anlatmak. Bel fıtığım çıktı mesela. 28 yaşında bedenini çok az zorlayan ve büyük oranda düzenli beslenen bir birey olarak fıtıklılar kulübüne isteksiz bir giriş yaptım. Fıtıkla beraber de de hayatıma yogayı sokma gayretindeyim. Bakınca asla spor gibi gözükmeyen bir dizi hareketin bu kadar etkili olabileceğini düşünmezdim. Öyleymiş ama.  KAMU SUTOPU: Yoga yapın, sigara içmeyin ve asla anneannenize uçan tekme atmayın. Veya atın… Bu konu size kalmış. Annenanne demişken, anneannemin nasıl kendini felç ettiğini anlatmış mıydım size? Dizleriyle ilgili yaşadığı problemlerden sonra, birkaç minik operasyonu takiben kad...

Kendimce Zihin Akışı

Naber? Nasıl gidiyor? Yüzmeyi çok seviyorum. İlk geçliğimin önemli kısmı su içinde geçti. Lisenin bittiği yaz, sabahları erkenden kalkıp KL08'e atlayıp, varyanttan aşağı sallanıp denize girdim. İstanbul'da böyle şeyler yok. Yüzmek için bir havuza mahkumsunuz. Havuz da keyifli bir şey. Keşke şahsi bir havuzum olsa. İstediğim zaman girsem. Birkaç kulaç adacak kadar da uzun olsa. 25 metre falan iyi bence. Keşke böyle bir havuzum olsa. Böyle hayaller kurduğumda, o havuz için gereken enerji ve su miktarını düşünerek üzülüyorum. Afrika'daki çocukların içme suyu bile yok diyorum. Sonra da kendi üstümde yarattığım baskıdan kaçınmak için bana ne ya, onların babaları da çalışıp yapsaymış diliyorum. Bir arkadaş vardı bizim lisede, zengindi. Biz de onunla zengin diye dalga geçerdik. Bir noktada kızıp, babam çalışmış yapmış ibineler; sizin babanız da çalışıp yapsaymış demişti. Açık sözlülüğünü takdir etmiştim. Bir tane de stajyerimiz olmuştu bir iş yerimde. Staja BMW arabasıyla geliyor,...

2022 Almanak - Savunduğum Durumuna Düştüklerim

Naber? Nasıl gidiyor? Biraz geç bir 2022 değerlendirmesi ama bence değecek. Çünkü insanlar seneleri değerlendirirken genelde yapabildikleri ve yapamadıkları şeylere odaklanıyorlar. Bence yanlışlıkla yaptıkları veya yapıyormuş zannedildikleri konular da çok önemli. Gözüne güneş ışınları girdiği için yanlışlıkla birini öldüren birini biliyorum mesela. Yanlışlıkla düştüğümüz durumlar bence değerlendirme dışı tutulabilecek bir durum değil bence. O yüzden "savunuyor durumuna düştüğüm" konu ve kişileri aşağıda listeledim. En masumundan, en karanlığa göre de sıraladım. 1. Kavga (Şiddet) Bu olay çok garip vuku buldu. Ben Şişli'de ikamet etmekteyim. Bilen bilir, güzide belediyemizin de bir Komşu Kart projesi var. Bu proje kapsamında haftanın belirli gün ve saatlerinde biriktirdiğiniz geri dönüşüm atıklarını almaya bir ekip geliyor ve birikiminiz karşılığında size puan veriliyor. Biz buna evde kısaca (?) "geri dönüşümü vermek" diyoruz. Bir gün geri dönüşümü vermeye ...