Naber? Nasıl gidiyor?
Bu hafta sonu Öykü evde değil. Öykü’den ismiyle bahsetmek de benim için çok normal ama herhalde okuyucu için biraz gariptir. Elif Şafak yazardı böyle Eyüp bilmem ne diye, ben de çok garipserdim. “Bağlamdan anlıyoruz ama biz Eyüp’ü tanımıyoruz ki” derdim. İnsan kınadığını yapmadan ölmüyormuş demek ki… Neyse, evde tekim ve bir yetişkin olarak kendime yemek yapıyorum falan. Şimdi de kahvaltıyı söylesem mi, kendim mi yapsam arasında büyük bocalıyorum. Böyle durumlarda, gidip en olmayacak saçma şeyleri söyleme eğilimine girebiliyorum. Patso söylemek gibi bir fikir var kafamda mesela. Halbuki patso bir yemek bile değil. Patso, Türkiye’deki kölelerin yaşamaya devam edebilmesi için üretilmiş; besin değeri olmayan bir mide tıkacı. Hayattaki en büyük sorunum vizyon ya. Neyse şunu yazayım da patso söyleyeyim…
Geçenlerde favori metro hattım olan Hacıosman - Yenikapı arasında, güzide İstanbul metrolarıyla arz-ı endam ederken, metronun birinin kapısının biraz kazılarak bir şeyler yazıldığını fark ettim. Metroya yazılmak suretiyle yazılan şey ilgimi celbetti. Yakınlaştığımda bir de gördüm ki biri metronun kapısının üstündeki plastik yapılı beyaz alana “Galatasaray” yazmış. Ya oğlum (muhtemelen erkek, davranıştan belli) sen deli misin ya? Ya şu ülkede daha fazla bilinirliğe ihtiyacı olmayan üç şey varsa biri Galatasaray. Diğeri onun rakibi. Diğeri de "kim olduğunu biliyorsunuz". Galatasaray için boşa bir reklam yatırımı oluyor. İyi ki bir reklam harcaması yok bu yönde.
Her işin zorlukları ve belirli riskleri var. Mesela ben henüz 27 yaşımda, bir dede gibi bel ağrısı çekiyorum. Uzun süreler oturmak seçtiğim ışıltılı hayatın bir sonucu, fakat bazen saatlerce ayağa kalkmayı unutmak tamamen benim hatam. Fakat olabiliyor böyle şeyler. Bir de ne çok olası biliyor musunuz? Asla öldürmemeye yemin etmiş Batman’in birini öldürüvermesi. Yani her gün neler duyuyoruz. Tek yumruklu karşısındakini yaradanına kavuşturanlar, elma yerken boğazına kaçıp ölenler... Bazı ölümler gereğinden fazla pratik. Sürekli birileriyle yoğun bir fiziki temas halindeki Batman için de bu durum böyle olabilir. Bence kendisine karşı biraz haksızlık ediyor, %3 gibi bir kota daha sağlıklı olacaktır bence. Yani ölümüne dövdüğü her 100 kişiden 3’ü kabul edilebilir ve hatta ihmal edilebilir bir oran diye düşünüyorum.
Bir diğer aklımın ermediği mesele de ne biliyor musunuz? Çeşitli zamanlarda videolara yansıyan Anadolu skin’li öpüşen dayıların, birbirleri ile öpüşme niyetlerini nasıl verify ettiği konusu. İlk girişim nasıl gerçekleşiyor acaba? Yani ilk girişimi tetikleyen olay ne? Karşılıklı bir rıza söylemi mi yaşanıyor? Çünkü çok riski abi. Elli bin kişinin yaşadığı ve bir sürü kişinin de akraba olduğu bir ilçede 1 arkadaşınızı büyük bir şehvet ile öpmek yörenin genel kültürü bakımından çok riskli. Öpme girişimini bekar ya da “dul” bir kadına random olarak yapsanız hem hukuk hem toplum nezdinde çok ok bir insan olursunuz. Fakat 1 arkadaşınıza yumulmak çok riskli bir hadise. Bunu nasıl verify edebiliyorlar? “Ben bu adama yumulabilirim” kararı nasıl alınıyor?
Üniversite zamanı kalabalık bir grup insan ile yaşardım. Evimiz okula çok yakın olduğundan, ekmeği kapan arkadaşımız da soluğu bizim evde alırdı. Öğle aralarında falan dinlenmek için tercih edilen, bölgenin popüler alanlarından biriydi evimiz. Kendi nüfusumuzu zor geçindiriyorken, bir de hepimiz taşralı ve gerizekalı erkekler olduğumuz için evimize gelen insanları dolandırmaya, dolandıramasak da dövmeye veya işkence etmeye çalışırdık. Bunu da batak isimli insanların büyük anlam yüklediği fakat aslında son derece basit bir oyun ile gerçekleştirirdik. Kısacası cezalı batak atardık. Başta cezalar yemek ısmarlama gibi şeylerken sonrasında bir noktada karanlık bir alana geçiş yaptık. Kemerle vurma, kafada yumurta kırma, sokakta çıplak koşturma gibi noktalara gitti. Bir gün birimizin eski bir arkadaş grubu evimizi ziyaret etti. İşte, harika bir fırsat elimize geçmişti. Onların mümkünse parasını alabilir, belki şanslıysak bir de dövebilirdik. Fakat o karanlık günde öyle olmayacaktı… Adamlar o kadar şanslılardı ki, önce yemeğimizi yediler. Sonra biz hırs ettik ve biralarımızı da içtiler. Para kaybetmiştik fakat gururumuzu kaybetmemiştik. “Onları en azından dövebilirdik” diye düşünüyorduk ki adamlar bizi bir de kemerle baya dövdüler. Hayatımda daha yitik hissettiğim bir an hatırlamıyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder