Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Şişli, Antalya, Nargileci İmam, Gang Kültürü, Yitik Hevesler ve Varoluş Üzerine

Naber? Nasıl gidiyor? Ben Şişli’de oturuyorum. Kurtuluş tarafında. Benim eve gelmek için metrodan Dolapdere tarafında çıkmak gerekiyor. Üniversite birdeyken birkaç kere gelmiştim buralara. Çok hoşuma gitmişti. Sonra gerçek yetişkin hayatımda buralarda yaşama şansına eriştim. Yaşadığım yerden çok mutluyum. Fakat bir sorun var… Köpek bokları. Bir keresinde Öykü “Kurtuluş evcil hayvan sahibi olacak kadar modern olan, ama hayvanının boklarını toplayacak kadar modern olmayan insanların yaşadığı bir yer.” demişti. Zira sokaklar maalesef köpek bokları ile dolu. Bu boklar sokaklarda yaşayan hayvancıklara da ait değil, bizzat sokaklara sıçması amacıyla sokaklarda gezdirilen hayvanlara ait. Emekli albay dertlerimle giriş yaptım ama bu bence garip bir hadise. Toprağı betonla kaplayıp üstüne parke taşı döşeyip sonra üstüne de hayvan sıçtırtmak. Bir an uzaklaşıp bakınca türümüzün ne kadar gelişmiş olduğunu algılamamak mümkün değil. Bu yazıyı yazdığımda takvimler 4 Ocak 2022’yi gösteriyor. 2021’i uğ...

Beş

Naber? Nasıl gidiyor? Şaka maka 5. yazıya geldik. İçimde bir işte belirli bir oranda istikrar sağlamanın sonsuz mutluluğu fakat yaptığım işin de aslında çok küçük bir iş olmasının burukluğunu birlikte yaşıyorum.  Beş benim küçükken uğurlu rakamımdı. Ne salak bir yaklaşım bu uğur. Bir rakam bir insanın uğuru olabilir mi ya? Böyle sikimsonik şeylere inanıp nasıl takip ediyoruz ya. Geçen marketteyim, alacaklarımı aldım kasaya geldim. Önümde son derece ağır bir teyze, ürünlerini geçirtmiş kaplumbağa hızında ürünlerini paketliyor. Daha doğrusu paketliyormuş gibi yapıyor. Teyzeyi motive etmek için dedim ki “teyze bak ben çok dalgınımdır senin aldıklarını alır götürürüm sen bana dikkat et”, sonra kasiyer de bana dedi ki “aaa balıksın o zaman sen kesin”. Ben de dedim ki “Hayır.”. Ya bu insanları doğum tarihiyle dalgınlık arasında bir bağ olduğuna kim nasıl inandırdı ya. Valla arada bunu düşünüyorum ama aklım almıyor.  p Beş benim okumayı öğrendiğim yaş bu arada. Okumayı iki yıl önce ö...

Karanlık, Lunapark, Atatürk, Kareografi, Mizah ve Katil Geni Üzerine

Naber? Nasıl gidiyor? Bu yazıyı sabah 09:04’de klavyeye almaya başladım ve başka bir ışık kaynağı kullanmasam asla harfleri göremem. Elbette havanın biraz kapalı olmasının bunda etkisi var fakat gene de suç başkasının. Suç zihnindeki karanlığı topluma sirayet ettirmek isteyenlerin. Yamyam köpekler. Pavalı köpekler. Puh ulan. Bütün çocukluğum ışıltılı, cıvıl cıvıl lunaparklarda geçti. Çünkü babam lunaparkçıydı. Lunapark alıp satan bir meslek erbabı. Pek çok insan için keyif ve mutluluk çağrıştıran lunapark bende rahatsızlık hissi uyandırıyor. Bir arkadaşımlanıdığımla gitmeyi ve makinelerde eğlenmeyi çok severim ama genelde bir heyecan da uyandırmadığını itiraf etmeliyim. Duygular ne acayip değil mi? Deneyimleriniz ve koşullara çok bağlılar.  Aklıma gelen komik lunapark anım yok. Aslında çok var lan. Hayatımda tanıdığım en garip insanları hep o çevrelerde tanıdım. Bir adam vardı mesela kulaklıkları kulağına takar ama müzik duyabileceği bir kaynağa takmazdı. Kulaklığı havalı görünmek ...

Müzik, Abonelik, Dolandırıcılık ve Galericilik Üzerine

Naber? Nasıl gidiyor? Biriniz bu ilk soruma mesaj ya da yorum olarak böyle dönse keşke. Nasıl gülerim anlatamam. Ben çok gülüyorum ya, her şey bana çok komik geliyor. Özellikle çok uzatılan, türevlenen şakalardan çok hoşlanırım. Bu nedenle de, hepinizi kestane balının diyarı Zonguldak Gökçebey Pazarlıoğlu köyünden selamlıyorum. Nihilistliğiniz ve yüzsüzlüğünüz daim olsun efendim.  Bu aralar deli gibi klasik rock dinliyorum. Bir şey klasik olmuşsa, o şey bir klasiktir. Yani bir şey klasik olmuşsa boşuna olmuyor. Bir şekilde herkesi büyüleyen bir yapısı oluyor. Aslında davranış özelliklerimiz farklılık gösterse de temelde işlemcimiz (beyin) ve işletim sistemimiz (bilinç) hepimizde çok benzer çalıştığı için, kültür bağımsız beğenebildiğimiz şeyler oluyor. Mesela simetrik yüz. Mesela pentatonik ritimler. Bence ilginç. Neyse, rock dinliyorum. Fakat YouTube’dan dinliyorum (#işbirliğideğildir). Birileri harika playlistler yapmış orada. Daha doğrusu harika şarkıları götgöte eklemlemek sure...

Duş, F1, Tiyatro, İntihar ve Yazım Kuralları Üzerine

Naber? Nasıl gidiyor? Duştan çıktım şimdi. Biraz erotik bir giriş oldu ama, aslında bambaşka bir şeyden bahsedeceğim. Erotik olmayan bir sapıklık aslında. Ben duş alırken Ruhi Su dinlemekten büyük zevk alıyorum (bkz. zevk alınan ufak sapıklıklar). Tepemden su boşalırken o gürül gürül ses “Haydarrrr Haaaaydaaaaar, günah benim kime ne?!” dediğinde tepemden suyla birlikte huzur da iniyor sanki. Ruhi Su’nun soyadı ile bir ilintisi olabilir mi acaba? Soğuk bir şaka peşinde değilim. Gerçekten merak ettim. Bence soy ismi ile değil de sesi ile alakası var. Banyonun yankılanmaya aşırı müsait ortamında öyle bir duyuluyor ki, kulaklar bayram ediyor. Ruhi Su, sesi zarar görmesin diye alkollü içecek içmiyormuş. Büyük fedakarlık. Biraz mallığa yakın bir fedakarlık bence bu arada. Bana ne abi, yok sesimmiş de halkın sanatçısıymışım da. Çok güzel kafaları kaçırmış kendisi. Yazık olmuş.  Haydar Haydar demişken, şarkıyı biliyor musunuz bilmem. Şarkıda tarihin belgelenmiş ilk pasif agresifliği var. Ü...

Taciz, Kensıllama ve Utanma Üzerine

Naber? Nasıl gidiyor? Bu yazı bu serinin ilk yazısı. Öznel birtakım fikirlerimi bütün öz güvenimle dışa vurduğum, bunu yaparken de minimum sansür uyguladığım bir format düşünüyorum. Ama ne düşündüğümün ne önemi var ki? Önemli olan ne yaptığım…(öfff lafa bak) Şimdilerde çokça utandığım bir blogum vardı. Orada “Introspection Denemelerim” isimli bir serim vardı. Zihin akışımı yine minimum sansür ile public ettiğim bir formattı. Sonraları okudukça utanmaktan bu işleri bıraktım. Utanmamın sebebi, yazılarımdaki yazım hatalarıydı. Bildiğin yanlış harflerin basılı olduğu bir sürü yazı. Akışa dair eleştirilerim de vardı. Genel olarak kendi yaptığım hiçbir şeyi pek beğenemiyorum. Aradan 1 gün geçince incelemeye çok utanıyorum. Sanki iğrenç gibi geliyor. Bu bir mükemmeliyetçilik mi -hiç sanmam- öz güven eksikliği mi bir türlü çözemedim. Garip bir duygu işte. Çok şükür şimdilerde yazım yanlışlarını kontrol eden bir sürü uygulama var.  Bu yazı türünün bir esinlenme noktası da “Uykusuz” dergisin...