Ana içeriğe atla

Beş

Naber? Nasıl gidiyor?


Şaka maka 5. yazıya geldik. İçimde bir işte belirli bir oranda istikrar sağlamanın sonsuz mutluluğu fakat yaptığım işin de aslında çok küçük bir iş olmasının burukluğunu birlikte yaşıyorum. 


Beş benim küçükken uğurlu rakamımdı. Ne salak bir yaklaşım bu uğur. Bir rakam bir insanın uğuru olabilir mi ya? Böyle sikimsonik şeylere inanıp nasıl takip ediyoruz ya. Geçen marketteyim, alacaklarımı aldım kasaya geldim. Önümde son derece ağır bir teyze, ürünlerini geçirtmiş kaplumbağa hızında ürünlerini paketliyor. Daha doğrusu paketliyormuş gibi yapıyor. Teyzeyi motive etmek için dedim ki “teyze bak ben çok dalgınımdır senin aldıklarını alır götürürüm sen bana dikkat et”, sonra kasiyer de bana dedi ki “aaa balıksın o zaman sen kesin”. Ben de dedim ki “Hayır.”. Ya bu insanları doğum tarihiyle dalgınlık arasında bir bağ olduğuna kim nasıl inandırdı ya. Valla arada bunu düşünüyorum ama aklım almıyor. 

p

Beş benim okumayı öğrendiğim yaş bu arada. Okumayı iki yıl önce öğrenmiş olmak hayatta beni hiç hızlandırmadı. Okula ikinci sınıftan başlatılmadı mesela. Beş yaşında okumayı öğrenmemin benim için ödülü sinemaya gitmekti. 1999 yılında okumayı öğrendiğimde ailem beni (5 yaş) ve ablamı (7 yaş) Altıncı His filmine götürmüştü. Film Türkçe de altyazılıydı. Ailemizin bizden beklentisine baksanıza ya… Ben yarı harfleri öğrenmişim yarı sallıyorum, ablam denen karakter de durumu idare ediyor ama aslında okuma düzeyi benden kötü. Annem (28 yaş) ve babam (33 yaş) bizi alıp alt yazılı filme götürüyorlar. Sonuç olarak bize film boyunca alt yazı okumak zorunda kalmışlardı. Kesin sallamışlardır. Hele annem, kesin araya kendin bir şeyler katmıştır.

Beş benim belki de en mutlu olduğum sınıftı. Ortaokula geçme öncesi kendini bulma ve o sersem salaklık. Biraz biraz “ben oldum” çağlarının gelmesi. Ergen erkek çocuklarının o iğrenç görünümü. O bıyık olayını hatırlıyor musunuz mesela? Bıyık diyorum ama kararmış iğrenç tüyler demeliyim aslında. Ben o zaman başladım tıraş olmaya. Arada jiletle pat put kesiyorduk o iğrenç şeftali tüylerini. O tüyleri kestikten sonraki rahatlamayı ve cildime dokunduğumdaki hazzı şimdi bile hatırlarım. Kıl kökleri henüz sertleşmediğinden kestiğim anda yine bebek poposu gibi olurdu dudağımın üstü.

Beş benim için aşırı karizmatik bir rakam. Onu her zaman bir orta yaşlı ve başarılı bir erkek olarak hayal etmişimdir. Sanırım biraz şeyle alakalı, karnede en yüksek notun 5 olmasıyla…
Yani olabilecekler içinde en iyisi gibi. Bakınca hafif çakal, hafif puşt bir hali de var. “5” ete kemiğe bürünse ve bir kişi olsa kesin Don Draper oldu. Yani Mad Men. Tam öyle bir hali var ya, şuna baksanıza. Hem akıllı, hem kurnaz, hem gizemli biraz da çapkın. Şu yakışıklı karaktere uygun bulduğumuz sese bakın “beş”. Acayip pespaye, tembel bir isim. Ayrıca -şe sesinden dolayı da bir kusur hissettiriyor. Rusça'da beş “pet” olarak seslendirilir. Plastik çağrışımı olmasa acayip iyi bence. Sert, kısa ve net: pet. 


Beş benim ismimdeki harf sayısı. Ama kullanmayı tercih ettiğim ismimdeki. Bilmeyenler veya bu beni tanımadan gelip burayı okuyanlar için söylemeliyim ki benim kullanmayı tercih ettiğim ismim Hakan. Fakat bir de kullanmayı pek tercih etmediğim bir isim var, o da Yıldırır… Evet, fiilden sıfat olmuş fiilimsi. İsim direkt dedemden bana aktarma. Birçok yerde ismimin bu olduğuna insanları ikna etmek zorunda kalıyorum. Özellikle devlet dairelerinde de memurların çok insan görmekten kaynaklı kendine has özgüvenine maruz kalıyorum. Bana, daha doğrusu bu ismi bana veren kişilere geriye dönük bir akıl verme durumu söz konusu oluyor. “Yıldırım falan olaymış iyiymiş ya”, “Yıldıray mı olsaymış acaba” gibi cümleler sevgili memurların dudaklarından dökülüveriyor. İçimden diyorum ki “o defter 30 yıl önce kapanmış, sen de işine bak be abicim” ama dışımdan sırıtıp kafa sallıyorum.

Beş kere beş yirmi beş de benim çarpım tablosunda ilk ezberlediğim satırdı. 


Bitti.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bel Fıtığı, Felç Olan Mutfak Robotları, Yürüyen Merdivenler, Biraz Irkçılık, Biraz da Cinsiyetçilik ve Boktan Kamu Supotları

Naber? Özlettim kendimi değil mi? İşbu yazı kır evinin verandasında rüzgar gülüne rastlayamamanın büyük acısı ile klavyeye alınmıştır. Yazmasam çıldıracağım günlerdeyim, ama yazdıklarım da yazmasam beni çıldırtacak şeyler değil. Sadece kafamı dağıtması için yaptığım laklaklarım… Bir zihin oyalaması. Neyse, buranın amacı kasvetimi size yansıtmak değil de bazı komik şeyler anlatmak. Bel fıtığım çıktı mesela. 28 yaşında bedenini çok az zorlayan ve büyük oranda düzenli beslenen bir birey olarak fıtıklılar kulübüne isteksiz bir giriş yaptım. Fıtıkla beraber de de hayatıma yogayı sokma gayretindeyim. Bakınca asla spor gibi gözükmeyen bir dizi hareketin bu kadar etkili olabileceğini düşünmezdim. Öyleymiş ama.  KAMU SUTOPU: Yoga yapın, sigara içmeyin ve asla anneannenize uçan tekme atmayın. Veya atın… Bu konu size kalmış. Annenanne demişken, anneannemin nasıl kendini felç ettiğini anlatmış mıydım size? Dizleriyle ilgili yaşadığı problemlerden sonra, birkaç minik operasyonu takiben kad...

Kendimce Zihin Akışı

Naber? Nasıl gidiyor? Yüzmeyi çok seviyorum. İlk geçliğimin önemli kısmı su içinde geçti. Lisenin bittiği yaz, sabahları erkenden kalkıp KL08'e atlayıp, varyanttan aşağı sallanıp denize girdim. İstanbul'da böyle şeyler yok. Yüzmek için bir havuza mahkumsunuz. Havuz da keyifli bir şey. Keşke şahsi bir havuzum olsa. İstediğim zaman girsem. Birkaç kulaç adacak kadar da uzun olsa. 25 metre falan iyi bence. Keşke böyle bir havuzum olsa. Böyle hayaller kurduğumda, o havuz için gereken enerji ve su miktarını düşünerek üzülüyorum. Afrika'daki çocukların içme suyu bile yok diyorum. Sonra da kendi üstümde yarattığım baskıdan kaçınmak için bana ne ya, onların babaları da çalışıp yapsaymış diliyorum. Bir arkadaş vardı bizim lisede, zengindi. Biz de onunla zengin diye dalga geçerdik. Bir noktada kızıp, babam çalışmış yapmış ibineler; sizin babanız da çalışıp yapsaymış demişti. Açık sözlülüğünü takdir etmiştim. Bir tane de stajyerimiz olmuştu bir iş yerimde. Staja BMW arabasıyla geliyor,...

2022 Almanak - Savunduğum Durumuna Düştüklerim

Naber? Nasıl gidiyor? Biraz geç bir 2022 değerlendirmesi ama bence değecek. Çünkü insanlar seneleri değerlendirirken genelde yapabildikleri ve yapamadıkları şeylere odaklanıyorlar. Bence yanlışlıkla yaptıkları veya yapıyormuş zannedildikleri konular da çok önemli. Gözüne güneş ışınları girdiği için yanlışlıkla birini öldüren birini biliyorum mesela. Yanlışlıkla düştüğümüz durumlar bence değerlendirme dışı tutulabilecek bir durum değil bence. O yüzden "savunuyor durumuna düştüğüm" konu ve kişileri aşağıda listeledim. En masumundan, en karanlığa göre de sıraladım. 1. Kavga (Şiddet) Bu olay çok garip vuku buldu. Ben Şişli'de ikamet etmekteyim. Bilen bilir, güzide belediyemizin de bir Komşu Kart projesi var. Bu proje kapsamında haftanın belirli gün ve saatlerinde biriktirdiğiniz geri dönüşüm atıklarını almaya bir ekip geliyor ve birikiminiz karşılığında size puan veriliyor. Biz buna evde kısaca (?) "geri dönüşümü vermek" diyoruz. Bir gün geri dönüşümü vermeye ...