Ana içeriğe atla

Karanlık, Lunapark, Atatürk, Kareografi, Mizah ve Katil Geni Üzerine

Naber? Nasıl gidiyor?


Bu yazıyı sabah 09:04’de klavyeye almaya başladım ve başka bir ışık kaynağı kullanmasam asla harfleri göremem. Elbette havanın biraz kapalı olmasının bunda etkisi var fakat gene de suç başkasının. Suç zihnindeki karanlığı topluma sirayet ettirmek isteyenlerin. Yamyam köpekler. Pavalı köpekler. Puh ulan.

Bütün çocukluğum ışıltılı, cıvıl cıvıl lunaparklarda geçti. Çünkü babam lunaparkçıydı. Lunapark alıp satan bir meslek erbabı. Pek çok insan için keyif ve mutluluk çağrıştıran lunapark bende rahatsızlık hissi uyandırıyor. Bir arkadaşımlanıdığımla gitmeyi ve makinelerde eğlenmeyi çok severim ama genelde bir heyecan da uyandırmadığını itiraf etmeliyim. Duygular ne acayip değil mi? Deneyimleriniz ve koşullara çok bağlılar.


 Aklıma gelen komik lunapark anım yok. Aslında çok var lan. Hayatımda tanıdığım en garip insanları hep o çevrelerde tanıdım. Bir adam vardı mesela kulaklıkları kulağına takar ama müzik duyabileceği bir kaynağa takmazdı. Kulaklığı havalı görünmek için bir aksesuar olarak kullanırdı. Aynı adam Yozgat’ın Boğazlıyan ilçesinin hala ilçe olarak kalmasının nedenini, Atatürk’ün orada cima etmek amaçlı bir hanımefendi istemesinin ve mutaassıp bölge halkının meşrepleri gereğince böyle bir şey olamayacağını belirtmeleri olduğunu iddia ederdi. Bu hikayelerden Anadolu’nun çeşitli yerlerinde var. Ben ilk duyduğumda çok komik bir parodi sanmıştım. Sonrasında insanların bu hikayelere cidden inandığını anladığım an çok garip hissetmiştim. 


Çocukluk demişken aklıma gelen şöyle bir anım var mesela. Bizim sınıfımızdaki kızlar (5.sınıftayız o zaman) yeni çıkan Hepsi grubunun bir şarkısına koreografi çalışıyorlardı. Yani 9-10 yaşında çocukların bir şarkıya dans üretmeleri, koreografi çalışmaları aşşşşırı harika bir olay bence. Fakat bu şimdiki bana göre. O zamanlar hareketleri ile yaptıkları ile o kadar dalga geçmiştim ki, yaptıkları şeyi yapamaz hale gelmişlerdi. Duygusal olarak benim yaptığım şey (dalga geçmek) onları o kadar kötü etkilemişti ki tek başıma sadece alay ederek süreci baltalayabilmiştim. Aslında üniversiteye gelene kadar hayatımda böyle çok örnek var. Birçok kere bana “patavatsız” dendi bu gibi durumlar yüzünden. Arkadaşlarım benden çok kereler çekindi, bunu hissedebiliyordum. Buna rağmen kimse de bana “Ulan sana helal olsun, senin dalga geçme konusunda ciddi bir yeteneğin var. Bence sen bunun üstüne gitmelisin” demedi. Belki şu anda bende bir internet ünlüsüydüm. Ve muhtemelen arkadaşlarım olan bu yazıyı okuyan -belki de zamanında duygusal istismara maruz kalmış- sizler beni tanıdığınızla övünecektiniz. O zaman bütün travmalar birden geçecek ve sizinle geçtiğim dalgalar komik bir anıdan ibaret olacaktı. 


 Dalga geçmek ne kadar bir yetenek sayılır bunu bilmiyorum ama aynı zamanda kulaklarımı oynatabilir, ilginç bir teknikle işaret parmağımı, baş ve orta parmağıma aynı anda vurarak güzel bir ses çıkarabilirim. Orta mesafe şutum da iyiydi. Epeydir şut atmadım. Kendimi frenleyerek dalga geçmeye devam ediyorum ama. Kırılgan erkek egom eskiden benle geçilen dalgaları kaldıramazdı. Şimdi bu konuda da çok iyiyim (sanırım). Bu nasıl bir yazı oldu ya, resmen hepinizin gözlerinin önünde kendimle yüzleşiyorum. İşte insayt cok farkı…

Ya bu serinin adı şimdilik zihnimde insayt cok. Inside joke’dan geliyor, kendi içimde yaptığım ve kendi anladığım şakalara atıfta bulunuyor. Hem de şakalarım bir toplumsal tespite falan dayanıp insight veriyor gibi hayal ettim. Açıklamasaydım tabii daha havalı olurdum ama açıklamak istedim. 


Bazen ben de o insanlardan oluyorum. Hani şu bariz olanı açıklayanlar. Benim annem biraz böyledir. Babam konuşurken annem bana Türkçeden Türkçeye simultane tercüme yapar. Adamın iki cümlesini alır ve bir cümle halinde gülerek geri sokar. Sanırım hikayelerden çok etkileniyor ve anlatıcı olarak bir rol almak istiyor. Neyse, annem yapınca çok eğleniyorum da; mesela patronunuzun böyle olduğunu düşünsenize. Zaten yapmayı planladığın şeyleri sana önden söyleyen ve patronun olduğu için böyle garip bir hareketin var, lütfen bunu yapma diyemediğin kişiler. Sevgili mesela… Bir stand-up show izliyorsunuz ve durdurup sana şakayı anlatıyor. Üstelik sen sormamışken. Şimdi fark ettim de sanırım ben biraz böylelim ya. Allahım… Genden kaçış yok işte. 


Gen demişken… Az buçuk bildiğim ve topluma bir şekilde tamamen yanlış aktarılan iki konu var. Biri yapay zeka, biri de gen. Yapay zeka en temelde sizin sağladığınız eğitim seti ile öğrenen ve karşılaştığı yeni durumlarda bu setteki verilerden hareketle karar veren bir algoritma. Gen ise bir kalıtım birimi yani aslında biz kod dizilimi. Bilimsel yaklaşımları geçecek olursak, genetik faktörler ve genler insanlarla ilgili pek çok konuda oldukça belirleyici. Mesela alzheimer bir kalıtımsal hastalık. Her gün sudoku yalayıp yutsanız da, diziliminiz buna çok müsaitse ertelemeniz çok zor (Bence mümkün değil de biri çıkar ağzıma bir makale vurur diye daha güvenli gidiyorum). Fakat karar aldığımız süreçler pek böyle değil. Bir gün gelişim psikolojisi dersindeyiz. Bir arkadaşımız dedi ki, “hojam bir gen varmış, gastede çıktı. Bu gene sahip olanlar katil oluyormuş, ismi de murder gene’miş”. Ben de demiştim ki böyle bir şeyin olması imkansız. Bir gen bir insanı katil yapmaz. Yapamaz. Genler genel kişilik üstüne etkili olsa da falan filan açıklamıştım. “Yalnız varmış ve öyleymiş, bir araştır istersen” demişti. Bende de dalga geçme geni varmış. Elimde olmadan dalga geçiyormuşum. Kalıtımsal bir durum işte…


Kendinize dikkat ettin. 

Murder gene’e sahip olup olmadığınızı bir araştırın isterseniz. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bel Fıtığı, Felç Olan Mutfak Robotları, Yürüyen Merdivenler, Biraz Irkçılık, Biraz da Cinsiyetçilik ve Boktan Kamu Supotları

Naber? Özlettim kendimi değil mi? İşbu yazı kır evinin verandasında rüzgar gülüne rastlayamamanın büyük acısı ile klavyeye alınmıştır. Yazmasam çıldıracağım günlerdeyim, ama yazdıklarım da yazmasam beni çıldırtacak şeyler değil. Sadece kafamı dağıtması için yaptığım laklaklarım… Bir zihin oyalaması. Neyse, buranın amacı kasvetimi size yansıtmak değil de bazı komik şeyler anlatmak. Bel fıtığım çıktı mesela. 28 yaşında bedenini çok az zorlayan ve büyük oranda düzenli beslenen bir birey olarak fıtıklılar kulübüne isteksiz bir giriş yaptım. Fıtıkla beraber de de hayatıma yogayı sokma gayretindeyim. Bakınca asla spor gibi gözükmeyen bir dizi hareketin bu kadar etkili olabileceğini düşünmezdim. Öyleymiş ama.  KAMU SUTOPU: Yoga yapın, sigara içmeyin ve asla anneannenize uçan tekme atmayın. Veya atın… Bu konu size kalmış. Annenanne demişken, anneannemin nasıl kendini felç ettiğini anlatmış mıydım size? Dizleriyle ilgili yaşadığı problemlerden sonra, birkaç minik operasyonu takiben kad...

Kendimce Zihin Akışı

Naber? Nasıl gidiyor? Yüzmeyi çok seviyorum. İlk geçliğimin önemli kısmı su içinde geçti. Lisenin bittiği yaz, sabahları erkenden kalkıp KL08'e atlayıp, varyanttan aşağı sallanıp denize girdim. İstanbul'da böyle şeyler yok. Yüzmek için bir havuza mahkumsunuz. Havuz da keyifli bir şey. Keşke şahsi bir havuzum olsa. İstediğim zaman girsem. Birkaç kulaç adacak kadar da uzun olsa. 25 metre falan iyi bence. Keşke böyle bir havuzum olsa. Böyle hayaller kurduğumda, o havuz için gereken enerji ve su miktarını düşünerek üzülüyorum. Afrika'daki çocukların içme suyu bile yok diyorum. Sonra da kendi üstümde yarattığım baskıdan kaçınmak için bana ne ya, onların babaları da çalışıp yapsaymış diliyorum. Bir arkadaş vardı bizim lisede, zengindi. Biz de onunla zengin diye dalga geçerdik. Bir noktada kızıp, babam çalışmış yapmış ibineler; sizin babanız da çalışıp yapsaymış demişti. Açık sözlülüğünü takdir etmiştim. Bir tane de stajyerimiz olmuştu bir iş yerimde. Staja BMW arabasıyla geliyor,...

2022 Almanak - Savunduğum Durumuna Düştüklerim

Naber? Nasıl gidiyor? Biraz geç bir 2022 değerlendirmesi ama bence değecek. Çünkü insanlar seneleri değerlendirirken genelde yapabildikleri ve yapamadıkları şeylere odaklanıyorlar. Bence yanlışlıkla yaptıkları veya yapıyormuş zannedildikleri konular da çok önemli. Gözüne güneş ışınları girdiği için yanlışlıkla birini öldüren birini biliyorum mesela. Yanlışlıkla düştüğümüz durumlar bence değerlendirme dışı tutulabilecek bir durum değil bence. O yüzden "savunuyor durumuna düştüğüm" konu ve kişileri aşağıda listeledim. En masumundan, en karanlığa göre de sıraladım. 1. Kavga (Şiddet) Bu olay çok garip vuku buldu. Ben Şişli'de ikamet etmekteyim. Bilen bilir, güzide belediyemizin de bir Komşu Kart projesi var. Bu proje kapsamında haftanın belirli gün ve saatlerinde biriktirdiğiniz geri dönüşüm atıklarını almaya bir ekip geliyor ve birikiminiz karşılığında size puan veriliyor. Biz buna evde kısaca (?) "geri dönüşümü vermek" diyoruz. Bir gün geri dönüşümü vermeye ...