Naber? Nasıl gidiyor?
Ben Şişli’de oturuyorum. Kurtuluş tarafında. Benim eve gelmek için metrodan Dolapdere tarafında çıkmak gerekiyor. Üniversite birdeyken birkaç kere gelmiştim buralara. Çok hoşuma gitmişti. Sonra gerçek yetişkin hayatımda buralarda yaşama şansına eriştim. Yaşadığım yerden çok mutluyum. Fakat bir sorun var… Köpek bokları. Bir keresinde Öykü “Kurtuluş evcil hayvan sahibi olacak kadar modern olan, ama hayvanının boklarını toplayacak kadar modern olmayan insanların yaşadığı bir yer.” demişti. Zira sokaklar maalesef köpek bokları ile dolu. Bu boklar sokaklarda yaşayan hayvancıklara da ait değil, bizzat sokaklara sıçması amacıyla sokaklarda gezdirilen hayvanlara ait. Emekli albay dertlerimle giriş yaptım ama bu bence garip bir hadise. Toprağı betonla kaplayıp üstüne parke taşı döşeyip sonra üstüne de hayvan sıçtırtmak. Bir an uzaklaşıp bakınca türümüzün ne kadar gelişmiş olduğunu algılamamak mümkün değil.
Bu yazıyı yazdığımda takvimler 4 Ocak 2022’yi gösteriyor. 2021’i uğurladık anlayacağınız. 2021 benim Antalya’ya gitmediğim sene olarak kişisel tarihimde yer eden senelerden biri oldu maalesef. Irkçılığın ve milliyetçiliğin her türlüsüne karşıyım ama kendi mikro milliyetçiliğimi de bir türlü yenemedim. Demek ki her türlüsüne karşı değilmişim. Sanırım bu aslında insanlarda kaçınılmaz bir davranış örüntüsü. 40’larıma doğru mesela, Antalyalılar Lokali gibi bir yer bulup akşam olunca orada kaynar çayı çocukların asla anlayamayacağı bir şekilde 120 dereceye kadar yanmayan boğazıma yuvarlayıp, sigara dumanı ve yoğun testosteron kokuları içinde küçük şeylerin uzmanı olacağım kesin. Ulan kokusu burnuma geldi ve iğrendim. Bence ben bunu yapmam, ama bir gözleme açan teyzenin Antalya varyantına şoplanmış iğrenç bir görseli evimin müsafir odasını süsler. Bunun bankosu var.
Dayım bir ara Fenerbahçeliler Lokali işletmişti Turgutlu’da. Çocuk olduğum bir tarihte gitmiştim, o günlere dair anılar çok silik. Fakat dedemin emlakçı cami imamı kankasını çok net hatırlıyorum. Dayımın lokaline gelip çay ve nargile içerdi emlakçı cami imamı. Bir gün ben de eklemlendim dedem ve emlakçı imam gang’ine. Acayip süper bir üçlü olduk. Yan bakana tespih fırlatıp, zorla ev kiralatıyor veya şüphesiz ki tutsunlar diye insanlara öğüt veriyorduk… Gang üyelerimizden emlakçı ve imam olan beyefendi içtiği nargilenin dumanını 4 saat boyunca yüzüme üflemişti. Öyle ki, saatlerce yeterli miktarda oksijen alamadığımdan beynime yeterince oksijen gitmemişti. O gün yaşadığım baş ağrısını hala unutamıyorum. Buradan ne sonuç çıkardınız?
Yukarıdaki paragraftan çıkan harika sonucu ben söyleyeyim. İyi bir gang 3 kişiden oluşmaz. 3 kişilik arkadaş gruplarında her zaman maraz çıkar. HER ZAMAN. 3 kişi nicelik bakımından sürdürülebilirlik arkadaşlık için uygunsuzdur. Mesela ben o gang’in konuk elemanı olmasam, o günden sonra acayip kurulurdum o elemana. Diğer üye de ailemden zaten, çakardım nepotik söylemleri. Adamın sosyal hayatını bitirebilirdim… Bu nedenle 3 kişi arkadaş olamaz, ortak olabilir mesela. Orta çağ Avrupa’sında bir mafya örgütlenmesi olabilir mesela. Sonra da dandirik bir sözelci bunlara 3 silahşörler falan gibi bir yakıştırma yapabilir. 3 kişi futbolda harika bir sinerji yaratabilir. 3 kişiyle basketbol antrenmanında harika örgü yapılır. Ama 3 kişi, iyi bir arkadaş grubu eleman sayısı değildir. Belki her şeye muhtedir bir güçün hakkıdır, ama aynı zamanda da ileride mutlaka araları bozulacak bir arkadaş grubunun üte sayısıdır aynı zamanda.
Bazı şeyler için çok geç. O mahalleye dahil olmadığımız için evimizin hemen karşısındaki okulun anaokuluna gidemediğim için asla çocuk depresyonu yaşayamayacağım mesela. Yaşasam ne mükemmel olurdu. Ama yaşayamayacağım. İlkokuldaki arkadaşlarımın birçoğu anasınıfından da tanıştığı için benim olmadığım son derecek sikindirik bazı anıları paylaşmasının kıskançlığını da yaşayamayacağım. Anaokulundaki öğle uykusunun bazen nasıl bir haz, bazen nasıl bir eğlence katili olduğunu deneyimleyemeyeceğim. Hayat herkese adil davranmıyor işte.
Muhtemelen bu satırları çok sınırlı sayıda insan okuyacak. Yani gözlerin bu satırlar arasında geziniyorsa şunu bilmelisin ki, mükemmel bir eserin eşsiz hazzını deneyimleyen özel bir grubun parçasısın. Tahmin ediyorum ki bu yazıların altına kimse, ama hiç kimse “Sen Çal Kapımdan gelenler like” yazmayacak. Yazmasını ister miydim? Tabii ki de isterdim! Ama yazmayacak. Kimse “7. okumada da buradaydık” da yazmayacak. İşte sen sevgili okur, bu kadar seçkin bir kitlenin bir parçasısın. Çünkü ben bu fikirleri yazı olarak verileştiriyorum.
Sen de bunu okuyorsun. İşte kutlanacak harika bir şey! Şimdi hemen aklından geçen, ulan şöyle bir yorum yazayım da bir göt olsun fikrini yere bırak.
Sen sanıyorsun ki bu yazılar bir haykırış, anılarımı ve fikirlerimi şakalarla karıştırıp yazdığım metinler. Fakat işin aslı bu değil. Büyük düşün İsmet! Küçük adam olma olm (kıps)… Bu yazıları gelecekte bilincimi aktaracağım yapay zeka için veri üretme yükümü azaltmak amaçlı 2021 yılında, 27 yaşımdayken yazmaya başladım. Böylelikle sizler eski anılarınızı bilgi kayıpları ve bilinçaltınızın yaptığı bazı ufak manipülasyonlarla hatırlarken, benim hali hazırda kişiliğime uygun şakalarla bezenmiş bir kişilik - anı verisi eğitim setim olacak. Nihohohohohahaha!
Hepinizden daha hızlı dijitalleşeceğim için çok mutluyum. 1980’lerde böyle bir hazzı birine tarif edebilir miydiniz?
Bu hazzın mağaranın duvarına bir av sahnesini çiziktirmekten hiçbir farkı yok. Bundan %99 eminim. %1 danışmanlarım beni yanıltmış olabilir.
Hadi yeter bu kadar mindfuck.
Sen Çal Kapımdan gelenler like!
YanıtlaSil