Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ölüm Sonrası Üzerine

  Naber? Nasıl gidiyor? Yine adet olduğu üzere yazma sıklığım ve iştahım hakkında konuşarak başlıyorum. Çünkü kendimden bahsetmezsem bu sohbetin ne anlamı kalır?! Siz bütün okuyanlar, hatta benim dışımda var olan herkes benim kendimle ilgili devinimlerimi dinlemek, benim hakkımda konuşmak için varsınız. Geçenlerde bu blog’ta ananemin kendini bilinçli olarak felç ettiğinden bahsetmiştim. Temelde yaşadığı diz ameliyatlarından sonra ananem acı verici olduğu için yürümeyi bıraktı. O yürümeyi bırakınca, bacaklarındaki kaslar da onu bıraktı. Geçenlerde annemle konuştuk, kendi elleriyle yemek yemeyi bıraktığını da söyledi. Ben de anneme, bunun çok zor bir hayat olduğunu; acaba ananem için doğru olanı olanı yapmanın zamanının gelip gelmediğini sordum. Anlamadığını söyleyince, bir yastık aracılığı ile nefesini kesmek suretiyle hayatına son vermenin gerçek bir win-win durumu yaratabileceğinden bahsettim. Önce güldü. Ertesi gün de beni aradı ağlayarak ve şöyle söyledi “Haberin var değil mi, a...

Şakalar, Futbol Sevgisi, Meryem Uzerli, Lazlar ve Cüceler, Özel Okul Tuvaleti

Naber? Nasıl gidiyor?  Sizi gülmekten yerlere yatıran şakalarımı özlediniz mi? Komedi şova hazır mısınız?  O zaman gelin benimle... Bunun bir şaka blog'u olduğunu ve yazdığım şeylerin şaka olduğunu; hatta bir bakıma komik bile sayılabileceklerini sevgili zevceme bir türlü kabul ettirebilmiş değilim. Kendisi yazdıklarıma bir sıfat biçmekten çekinip kısaca "blogun" diyor. Ben de her seferinde kendisini "komedi blogum mu?" diye düzeltiyorum. O da evet, blogun işte diyor. Diplomatik olarak yazdıklarımın komedi türüne ait olabileceğini kendisine kabul ettirmiş olsam da gündelik hayatta böyle bir muvaffakiyetten söz etmek mümkün değil. Canın sağ olsun sevdiceğim. Ben kıs kıs hatta bazen de keh keh diye gülüyorum kendi yazdıklarıma. Bence bende Türkiye'de siyasetçi olacak bir kumaş var. Bir şeyleri beceremesem de beceremediklerimi çok beğeniyorum. Keh keh. Son yıllarda tekrar futbola düştüm. Önceleri bir iş zorunluluğu olarak hayatıma girse de, yavaş yavaş kendisin...

Süreklilik, Voldemort, Akıl Verme, Afrikalılar ve Kölelik Üstüne

Naber? Nasıl gidiyor? Bu benim bu blog’ta 14. yazım. İnanılılır gibi değil! Sanırım artık hayatımda birtakım işleri düzenli olarak yapabildiğim, bir karar verdiğimde uygulayabildiğim dönemdeyim. İlk yedi yılı sınırlı bilişsel beceri nedeniyle gelişime adanmış bir gelişim dönemi olarak düşünürsek yirmi yıl için büyük bir ilerleme. Bugün bizzat parasını vererek (5 tiel), halka açılmasına ön ayak olduğum bir içerikte Voldemort’un yaşasaydı ve Türk olsaydı MHP’li olacağına dair bir argüman okudum. Bence bu kesinlikle yanlış. Çünkü MHP, muhafazakar bir müesses nizam partisi. Fakat Voldemort daha çok kökten değişimi, mevcudu tehdit eden bir anlayışı destekleyen biri. Safkan olmayanlara tamamen karşıtı burada bir ırkçı-milliyetçi eğilim olduğuna hem fikiriz fakat MHP daha pragmatist bir yaklaşım takip eden bir oluşum. Yeri gelir hem kanı bulandıracak hem de kültürel değerleri kökten değiştirecek açık kapı ve milyonlarda göçmen gibi politikalara destek verebilir. Fakat, Voldemort bu uğurda lan...

Cumartesi'nin Hikmeti, Hor Görülmüşlüğü, İmkanları ve Dipten Dipten İnsana Binen Hüznü Üzerine.

Naber? Nasıl gidiyor? Bugün bu yazıyı hakikaten bu yazıları planladığım bir formatta klavyeye alıyorum. Sarhoşum ve planlamadan basacağım öylece tuşlara. Bakalım, nereye gideceğiz? Bu ara Ari Barokas’ın “Lafıma Gücenme” albümüne düştüm. Çok güzel bir albüm. Böyle gitar ağırlıklı, ama Anadolu’dan bir sürü ezgi var. İşbu yazı da bu albüm arka planda çalarken yazılmaktadır. İşbu okuyucu bu yazıyı böyle okursa, yazarı mutlu eder. Ama zorunlu da değil yani. Biraz şey gibi düşünebilirsiniz, katılımı zorunlu olan motivasyon yükseltme etkinliği gibi. Cumartesi geceleri sarhoş olmak içindir. Pazar günleri de bunu affettirmek için. İnsanlar bu yüzden Pazar günleri kiliseye gider. Cumartesi çok içmişlerdir ve saçma sapan utandıkları hareketler yapmışlardır. Lokalleştirmek gerekirse de, Cumartesi günleri içmek içindir, mümkünse erkek erkeğe ve gizli. Bu nedenler Cuma günleri bir sonraki günde işlenecek günahların, önden affını istemek; Cumartesi’ye günahları resetleyerek girmek içindir. Cumartesi ...

Bel Fıtığı, Felç Olan Mutfak Robotları, Yürüyen Merdivenler, Biraz Irkçılık, Biraz da Cinsiyetçilik ve Boktan Kamu Supotları

Naber? Özlettim kendimi değil mi? İşbu yazı kır evinin verandasında rüzgar gülüne rastlayamamanın büyük acısı ile klavyeye alınmıştır. Yazmasam çıldıracağım günlerdeyim, ama yazdıklarım da yazmasam beni çıldırtacak şeyler değil. Sadece kafamı dağıtması için yaptığım laklaklarım… Bir zihin oyalaması. Neyse, buranın amacı kasvetimi size yansıtmak değil de bazı komik şeyler anlatmak. Bel fıtığım çıktı mesela. 28 yaşında bedenini çok az zorlayan ve büyük oranda düzenli beslenen bir birey olarak fıtıklılar kulübüne isteksiz bir giriş yaptım. Fıtıkla beraber de de hayatıma yogayı sokma gayretindeyim. Bakınca asla spor gibi gözükmeyen bir dizi hareketin bu kadar etkili olabileceğini düşünmezdim. Öyleymiş ama.  KAMU SUTOPU: Yoga yapın, sigara içmeyin ve asla anneannenize uçan tekme atmayın. Veya atın… Bu konu size kalmış. Annenanne demişken, anneannemin nasıl kendini felç ettiğini anlatmış mıydım size? Dizleriyle ilgili yaşadığı problemlerden sonra, birkaç minik operasyonu takiben kad...

Kapı Yiyenlerin Yaşadığı Hindi

Naber? Nasıl gidiyor? Öncelikle güzel yurdumda yaşayan herkesin şeker bayramını tebrik etmek isterim. Bu bayram göçmen krizi zirve yaptı biliyorsunuz. Bu blogu biraz eğlenmek için yazdığımdan bu konudan uzak kalacağım, fakat bence genel olarak bu coğrafyada bir sorun var. Geçenlerde biliyorsunuz Ayasofya’nın kapısını yediler. Yani yiyenlere afiyet olsun, ben insanların cinsel eğilimleri ve yemek istedikleri şeyler konusunda özgür olmalarını destekliyorum. Fakat, Ayasofya gibi dünyanın en önemli şaheserlerinden birinin de kapısı yenmez. Yani her konuda durulması gereken bir çizgi olduğunu düşünüyorum. Bu garipliğe biraz uzaktan bakıp düşününce, Türkiye’yi hiç bilmeyen biri ile İngilizce tanışma diyalogları canlanıyor zihnimde. Başka bir diyarın insanına “hindi” adında bir ülkede yaşadığınızı ve ülkenizde insanların tarihi eserlerin ahşap kapısını yediğini nasıl söyleyebilirsiniz? Türkiye’de yaşamak başlı başına bir absürt komedi bence. Hava durumu bakımından senenin en tutarsız günl...

Evde Tek Başına, Galatasaray, İş Riskleri, Aşk Riskleri, Dolandırma Hevesim

Naber? Nasıl gidiyor? Bu hafta sonu Öykü evde değil. Öykü’den ismiyle bahsetmek de benim için çok normal ama herhalde okuyucu için biraz gariptir. Elif Şafak yazardı böyle Eyüp bilmem ne diye, ben de çok garipserdim. “Bağlamdan anlıyoruz ama biz Eyüp’ü tanımıyoruz ki” derdim. İnsan kınadığını yapmadan ölmüyormuş demek ki… Neyse, evde tekim ve bir yetişkin olarak kendime yemek yapıyorum falan. Şimdi de kahvaltıyı söylesem mi, kendim mi yapsam arasında büyük bocalıyorum. Böyle durumlarda, gidip en olmayacak saçma şeyleri söyleme eğilimine girebiliyorum. Patso söylemek gibi bir fikir var kafamda mesela. Halbuki patso bir yemek bile değil. Patso, Türkiye’deki kölelerin yaşamaya devam edebilmesi için üretilmiş; besin değeri olmayan bir mide tıkacı. Hayattaki en büyük sorunum vizyon ya. Neyse şunu yazayım da patso söyleyeyim… Geçenlerde favori metro hattım olan Hacıosman - Yenikapı arasında, güzide İstanbul metrolarıyla arz-ı endam ederken, metronun birinin kapısının biraz kazılarak bir şeyl...

Ergenlik Zekası, Hayal Kırıklıkları, Yapışkanlık, Balmumu Heykelleri ve Karşı Olduğum Bazı Yenilikler Üzerine

Naber? Nasıl gidiyor? Beni soracak olursanız, ben iyiyim. Yaşayıp gidiyoruz işte. Biraz nötr hatta olumsuz bir giriş oldu fakat aslında çok keyifliyim. Çünkü her geçen gün ergenlik günlerim biraz daha geride kalıyor. Ergenlikten uzaklaşmak bana büyük bir mutluluk veriyor. O zamanlar yaptığım aptalca şeyler deneyimlediğim anılar değil de sanki bir yerde okuduğum, duyduğum olaylar gibi kalmaya başlıyor. Ergenlik çok zor bir evre, hele erkekseniz. Erkek ergenleri tam bir hayvandır. Homosapien Sapien değil, bambaşka bir tür… Prefrontal korteksin çalışmadığına yemin edebilirim ama kanıtlayamam. Mesela ben, maçlara çıktığım formamı yıkatmıyordum. Ne kadar kötü kokarsa o kadar başarılı bir oyuncu olacağıma, performansımın artacağına dair bir inancım vardı. Belki de aylarca 14 numaralı formamı bu şekilde yıkatmadan tekrar tekrar giydim. O kadar kötü kokuyordum ki, hayatımın kalan döneminde hiçbir kötü koku -12 gün fırında unutulmuş ve başkalaşmış bir yemek dahil- beni etkilemedi. Tabii ki de a...

Kişilik, Like'ların Anlamı, Vizyon ve Fetö ile Ettiğim Mücadele Üzerine

Naber? Nasıl gidiyor? Hiç kişilik testi yaptınız mı? Çeşitli durumlarda nasıl tepki verdiğiniz, insanlarla ilişkileriniz, karamsarlık seviyeni gibi durumlar için kendinize dair yanıtlar verirsiniz. Yani aslında kişilik tipiniz sizin kendiniz hakkındaki cevaplara dayanır. Bu nedenle mevcutta uygulanan kişilik testlerinin hepsini hatalı olduğunu düşünüyorum. Benim binlerce insan üzerinde yaptığım gözlemler üzerinde geliştirdiğim bir kişilik testim var. Bu teste göre dünyada iki tip insan var. Birisi içeceğini bitirenler, diğer ise içeceğini bitirmeyenler. İçeceğini bitirmeyen insanlar, her zaman içeceklerini bitirmiyorlar. Bu insanlar çoğunlukla daha sosyal ve aynı zamanda da şımarık. İçeceğini bitiren insanlar da içeceğini bitiriyor, daha yumuşak başlı ve uyumlu. Bundan sonra dışarda bir içecek söylediğinizde, karşınızdaki kişinin siz o içeceği bitirip bitirmemenize göre bir kişilik tipine sokabileceğini de göz önünde bulundurursunuz artık… Sosyal medyayı seviyorum. En çok da Twitter’ı…...

Yazım Hataları, Hitaplar, Montla Gezmek, Fırında Patates ve Hakanlama

  Naber? Nasıl gidiyor? Yazım ve font hataları ile ilgili bir okuyucumdan yorum aldım. Ben maalesef bunları düzeltemiyorum. Önceden bahsetmiştim, yazdıklarımı okuyamıyorum. Utanç, yetersizlik ve öfke karışımı bir his doluyor içime. Bu yüzden benim yazdıklarımı redakte edecek, font sorunları olduğunda da çözecek bir “stajyer” arıyorum. İlk 2 yıl maaş vermeyeceğim ama sonra işe alım opsiyonu olacak. Çok maaş isteyen biri olursa da iki opsiyon sunarım, ya haftada bir paket Pringles ya da ayda bir 30 dakika masaj. E daha ne yapayım? Geçenlerde biri bana tatlısın dedi. Birisi bana tatlısın deyince kendimi kirlenmiş hissediyorum. Sanki karısını intikam için aldatan bir adamın yalan sözlerine kanmış, masum bir aşık gibi… “Çok tatlı olmak” biraz muğlak bir kavram. Biz insanlar gerçekten tatlı olamadığımız için, burada davranışlara bir atıf var ama davranış nasıl tatlı olur ya? İyi, eğlenceli, naif, kibar, düşünceli, iyi hissettiren, nazik olabilir… Ama tatlı… Yemeğin üstüne haz amaçlı tüke...

Şişli, Antalya, Nargileci İmam, Gang Kültürü, Yitik Hevesler ve Varoluş Üzerine

Naber? Nasıl gidiyor? Ben Şişli’de oturuyorum. Kurtuluş tarafında. Benim eve gelmek için metrodan Dolapdere tarafında çıkmak gerekiyor. Üniversite birdeyken birkaç kere gelmiştim buralara. Çok hoşuma gitmişti. Sonra gerçek yetişkin hayatımda buralarda yaşama şansına eriştim. Yaşadığım yerden çok mutluyum. Fakat bir sorun var… Köpek bokları. Bir keresinde Öykü “Kurtuluş evcil hayvan sahibi olacak kadar modern olan, ama hayvanının boklarını toplayacak kadar modern olmayan insanların yaşadığı bir yer.” demişti. Zira sokaklar maalesef köpek bokları ile dolu. Bu boklar sokaklarda yaşayan hayvancıklara da ait değil, bizzat sokaklara sıçması amacıyla sokaklarda gezdirilen hayvanlara ait. Emekli albay dertlerimle giriş yaptım ama bu bence garip bir hadise. Toprağı betonla kaplayıp üstüne parke taşı döşeyip sonra üstüne de hayvan sıçtırtmak. Bir an uzaklaşıp bakınca türümüzün ne kadar gelişmiş olduğunu algılamamak mümkün değil. Bu yazıyı yazdığımda takvimler 4 Ocak 2022’yi gösteriyor. 2021’i uğ...

Beş

Naber? Nasıl gidiyor? Şaka maka 5. yazıya geldik. İçimde bir işte belirli bir oranda istikrar sağlamanın sonsuz mutluluğu fakat yaptığım işin de aslında çok küçük bir iş olmasının burukluğunu birlikte yaşıyorum.  Beş benim küçükken uğurlu rakamımdı. Ne salak bir yaklaşım bu uğur. Bir rakam bir insanın uğuru olabilir mi ya? Böyle sikimsonik şeylere inanıp nasıl takip ediyoruz ya. Geçen marketteyim, alacaklarımı aldım kasaya geldim. Önümde son derece ağır bir teyze, ürünlerini geçirtmiş kaplumbağa hızında ürünlerini paketliyor. Daha doğrusu paketliyormuş gibi yapıyor. Teyzeyi motive etmek için dedim ki “teyze bak ben çok dalgınımdır senin aldıklarını alır götürürüm sen bana dikkat et”, sonra kasiyer de bana dedi ki “aaa balıksın o zaman sen kesin”. Ben de dedim ki “Hayır.”. Ya bu insanları doğum tarihiyle dalgınlık arasında bir bağ olduğuna kim nasıl inandırdı ya. Valla arada bunu düşünüyorum ama aklım almıyor.  p Beş benim okumayı öğrendiğim yaş bu arada. Okumayı iki yıl önce ö...

Karanlık, Lunapark, Atatürk, Kareografi, Mizah ve Katil Geni Üzerine

Naber? Nasıl gidiyor? Bu yazıyı sabah 09:04’de klavyeye almaya başladım ve başka bir ışık kaynağı kullanmasam asla harfleri göremem. Elbette havanın biraz kapalı olmasının bunda etkisi var fakat gene de suç başkasının. Suç zihnindeki karanlığı topluma sirayet ettirmek isteyenlerin. Yamyam köpekler. Pavalı köpekler. Puh ulan. Bütün çocukluğum ışıltılı, cıvıl cıvıl lunaparklarda geçti. Çünkü babam lunaparkçıydı. Lunapark alıp satan bir meslek erbabı. Pek çok insan için keyif ve mutluluk çağrıştıran lunapark bende rahatsızlık hissi uyandırıyor. Bir arkadaşımlanıdığımla gitmeyi ve makinelerde eğlenmeyi çok severim ama genelde bir heyecan da uyandırmadığını itiraf etmeliyim. Duygular ne acayip değil mi? Deneyimleriniz ve koşullara çok bağlılar.  Aklıma gelen komik lunapark anım yok. Aslında çok var lan. Hayatımda tanıdığım en garip insanları hep o çevrelerde tanıdım. Bir adam vardı mesela kulaklıkları kulağına takar ama müzik duyabileceği bir kaynağa takmazdı. Kulaklığı havalı görünmek ...